Azaldıkça tahammülümüz artacak gibi kapısında beklediklerimiz

 

njbkj

Çok Amaçlı ve Dekoratif

Hâl’ime Edip

Bazı ev eşyaları vardır nereye koysanız koyun yakışır ve birçok şey için kullanılır. Örneğin zarif bir kâseyi salonda göze hitap etmesi için de kullanabilirsiniz, bayramda şekerlik olarak da. Bazı ziynet eşyaları vardır mesela, bütün kıyafetlere uyar. Hangi tarz giyinirseniz giyinin o konsept ile bütünlük sağlar. İşte bazı cümleler de aynen böyle. Alın o cümleleri hiç tereddüt etmeden koyun hayatınızın birçok sahnesine, hem iş görür hem nükteli görünür.

Hazreti Peygamber’in en şık ve kullanışlı beyanlarından biriyle başlayalım söze: ‘Erteleyen helak olur’ diyor âlemlerin Efendisi. Hem ne de güzel diyor… Söz Sultanı’nın uyarısı, yedi yaşındaki çocuk için de geçerli yetmiş yaşındaki yetişkin için de. Bütün meslek gruplarına hitap eden bu cümlenin cinsiyeti de yok üstelik. Kadına da yakışır erkeğe de. Öğrenci ertelerse ödev yapmayı/ders çalışmayı dersten kalır, bir doktor geciktirirse yapılması gereken müdahaleyi ölümle sonuçlanabilir olay. Faturalarımızı ödemeyi ertelersek fazlasını ödemeye mecbur kalırız. Evladımıza ahlaki ve insanı değerleri öğretmek için büyümesini beklersek eğer büyümüş benliğinin (nefsinin/egosunun) acımazsız ve umarsız hallerinin sonuçlarını izlemeyi bekleriz. İmanımızı kurtarmayı erteleyip bu dünyamızı kurtarmaya sıvamışsak kolları, ihtimal bir nar bahçesinde son bulur o koca koca telaşlarımız…

İlk defa okuma fırsatı bulduğum birinin sözüyle devam edelim. Peygamber sözü değil ama Peygamber sözü ile beslenmiş bir yürekten çıkmış belli ki: ‘Birbirimize tahammül oranı azaldıkça, adres sayısı artıyor’ (Öbür Divan, 67) diyor İbrahim Tenekeci. Sayın yazarın müsaadesiyle küçük bir değişikliğe gitmek istiyorum cümlede; tahammülümüz azaldıkça adreslerimiz çoğalıyor. Bu cümle de yukarıdaki hadis gibi hem çok amaçlı hem çok dekoratif.  Mesela dostlarımızın bizden farklı düşüncelerine tahammülümüz azaldıkça yeni dostlar edinmeye bakıyoruz. Sevgilinin hasretine/nazına/sızısına dayanma yetimiz azalınca başka kollarda arıyoruz mutluluğu. Çalıştığımız işin güçlüğü karşısında hemen bıkıyor ve bir diğer iş yerinin kapısında alıyoruz soluğu. Ve fakat o durakta da çok durmayıp öteki duraklara atıyoruz kendimizi. Çünkü sorun durağın çekilmez oluşu değil bizim tahammülümüzün az oluşu. Hatta diyebilirim ki yok oluşu.

Bütün bunların ötesinde bir tahammülsüzlüğümüz var ki içler acısı, yürekler yanası, sözler kuruyası, gözler çağlayası… Ömür diye tabir ettiğimiz şu dünya hayatının her an’ını ‘ol’ emri ile yaratan Yaratıcı’nın emirlerine karşı tahammülümüz azalıyor git gide… Tahammülümüz azaldıkça yeni mahbuplar arıyoruz kendimize. Beğenmiyoruz da yaratılan o an’ı, dert yanıyoruz gelen geçene. Üzerimizdeki ‘ol’ buyrukları karşısında ‘‘dayanamıyorum bu ol’an’lara’’ demeyi tercih ediyoruz Yaratıcı’nın güç ve kuvvetine dayanmak yerine. Bir davete muhatap kılınmışken yapıyoruz üstelik bunu; davet, Söz’ün ve ‘kün’ün Sahibi’nden: ‘Mü’minler Allah’a tevekkül etsinler/güvensinler/dayansınlar’ (Al-i İmran, 160). Ve üstelik naifçe teselli etmesine rağmen: ‘La tehin ve la tahzen’ (Al-i İmran, 139)… Kulaklarımızı, gözlerimizi ve kalplerimizi kapattıkça bu asil, vakur ve hakiki davete daha da azalacak gibi tahammülümüz. Azaldıkça tahammülümüz artacak gibi kapısında beklediklerimiz, el pençe divan durduklarımız, kendilerinin emir eri olduğumuzu sanan sahiplerimiz…

Son söz çağının Garib’inden olsun: Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri-50).

Sanırım böyle konuşmak bir Kur’an uslûbu. Ve sanırım ona belagat deniyor. Ne güzel şey Kur’an’ın uslûbu ile uslûplanmak, ne mutlu bir avunç O’nun Söz’ü ile teselli olmak, ne kutlu bir duruş Peygamber’in sözünün yanında/yöresinde/kıyısında/köşesinde durmak…

Selam olsun bu hâl ile hemhâl olanlara…

 

 

Görsel:
http://lebriz.com/pages/artist.aspx?section=100&lang=TR&artistID=168&periodID=&pageNo=0&exhID=2235&bhcp=1

Yorum bırakın