Bir ‘of’ çektim, karşıki dağlar yıkıldı

4ea19bb5-dd2b-4c6b-bd9f-68e9f03b7715
Hey(gidi)be(n)!
Hâl’ime Edip

Ya Musavvir; entel Musavvir!
Ruhum dahi Sen’indir.
Ne olur onu incecik şekillendir.
Esma’n okunsun en zarif kıvrımlarında,
Sen’i bulayım her köşe başında.
Ya Evvel, ya Ahir, ya Batın, ya Zahir…

‘‘Ateş ehli ile cennet ehli bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Eğer biz, bu Kur’an’ı¹ dağın üzerine indirseydik², elbette sen onu, Allah’ın korkusundan [sessizce] başını eğmiş ve parça parça dağılmış bir hâlde görürdün. İşte biz insanlara böyle misaller veriyoruz; umulur ki onlar düşünürler.’’³ [Haşr, 20-21]

Mülkiyet kumaşından örülü bir heybe koyuldu önüme, ömür yolculuğunda kullanılmak üzere. ‘Gidebildiğin her yere götürebilirsin onu’ dedi heybenin Sahibi ve ardı ardına ekledi: ‘‘Sahiplenmeden sahip çık emaneten verdiğim bu heybeye; kolla, gözetle, gözlemle, dikkat kesil emanet kelimesinin her bir harfine, ‘oku’mayı öğreneceksin dikkat ettikçe. Oku, ki mülk, okuman için verildi’’. Kabul dedim hemencecik ve hemencecik atıldım hayat serüvenine. Fakat insanlık (!) hâli ya bu; unuttum emanetçi olduğumu. Önce Melikliği koyuverdim heybeye gizlice (!) ve ona sahip olduğumu sandım böylece. Sırtlanarak heybemi; içine attım karşıma çıkan, ‘benim’ diyebildiğim her bir şeyi.

Benimdi mesela heybeyi taşıyan şu sırt, sırtımı taşıyan ayaklar, ayağıma giydiğim ayakkabılar.. Benim olmalı güzelliği gözüme, sevgisi gönlüme akan o şahane adam! Benimdir annem diye bildiğim, bana anne diyebilen çocuk elbette benim. Bir bilseniz çocuğuma karşı ne kadar da şefkatliyim; gözümden bile sakınıyorum, tir tir titriyor merhametimden kalbim. Kalp benim, göz benim, şefkat benim, en merhametli benim…
Âh!!! Kalbim… Nasıl da atıyor latif duygularla; zarif ve nazenin. Çok da güzel dökülüyor değil mi dillerimden hislerim? Tamam, kabul, parmaklarıma şekil veren ben değilim. Ama aklıma düşen fikirleri ben yağdırıyorum parmaklarımın ucundan sicim sicim. Öyle ya, günlerce düşünüyorum bir söz uğruna. Hem coşkun olsun istiyorum kelimelerim hem akl-ı selim. Hikmetle dokuyorum bütün yazılarımı biçim biçim. His benim, fikir benim, söz benim, hepsini şekillendiren benim…
Âh! Kendimden ne kadar da eminim…
…diye diye büyüttüm heybemi. Büyüdükçe büyüdü, odalara sığmaz oldu. Kapılardan taştı, boyumu çoktan aşmıştı. Nereden geldiğini bilmek istemediğim kocaman bir ben(im)lik dağı. Sahip olmak; korumayı, himaye etmeyi de getiriyormuş. Dertler büyüdü heybe ile beraber. Heybeyi de içindekileri de muhafaza etmek, bitmesini/gitmesini önlemek, varlıklarını idame ettirmek…. Dertler büyüdü heybe ile beraber. Sarp uçurumlu kaygılardan oluşan bir gam dağı sırtlanmışım meğer. Çıktıkça, zirvesinde cehennemi ateşler; düştükçe, eteklerinde kahve koyusu kederler.
Sahip olmak, himaye etmeyi de gerektiriyormuş. Heyhat! Himaye edebilmenin yolu imkansız bir yokuş. Bir ‘of’ çektim, karşıki dağlar yıkıldı. Fakat bir milim bile kıpırdamadı sırtımdaki mülkiyet kumaşından örülü ben(im)lik dağı.

Hâlbuki sadece sahip çıkmalıydım emanete. Dikkat etmeliydim ‘benim’ diye bildiklerime. Sırtımdan indirip⁴ okumayı deneseydim eğer mülkiyet heybesini, anlardım hakikati: Mülk sahibi olmak, Melik olmanın göstergesi. İnseydi bu hakikat tüm ihtişamıyla dünyama, boynumu eğer kabul ederdim ki; ben değilim mülkün gerçek Sahibi. İşte o vakit, parça parça olurdu yüklendiğim ben(im)lik dağı hakikatin karşısında. Kim bilir; mahcup da olurdum belki Bir’inin malına/mülküne el koymaya çalıştığımdan. Hem korkardım da haksız kazancımdan. Utancımdan sessizce dağılırdı ben(im)lik dağı; un ufak olur yığılırdı ayaklarının dibine mülk Sahibi’nin korkusundan.
İndirip okusaydım eğer Okunacak⁵ her bir emaneti, anlar ve şahit olurdum: Benim diye bildiğim her mülk, Malik’in bir tecellisi.
Anlar ve şahit olurdum: Merhamet, Rahman olanın; yücelik Aziz olanın; hikmet Hakîm olanın yansımasından başka ne ki?!
Anlar ve şahit olurdum: Musavvir’e aynadır fikir, zikir ve kelimeler(im)in cüm’lesi… O’dur şekillendiren fikri(mi), zikri(mi), kelimeleri(mi), kalbi(mi)…

Eğer gerçekten inseydi hakikat kalbime; teslim ederdim Melikliği mülkün gerçek Sahibi’ne. Emin olurdum himaye etmek derdinden. Mülkünü koruyup gözetecek olan, Müheymin bir Melik’in ta kendisi. Parça parça dağılırdı gam dağının endişe yüklü zerreleri, sönerdi ayrılık ateşleri, kaygı uçurumları düzleşirdi..
Anlar ve şahit olurdum: Mü’min ve Selam olan Zat’ın, serin ve selametli bir vadisinde huzur ve güven içinde seyahat etmekteyim.

Demek sahip çıkamamışım heybeye. Anlaşılan o ki, sahip de olamamışım…
Heybeyi indirdim sessizce… Dikkat kesildim üzerindeki harflere. Niyet ettim okumaya ve de şahit olmaya..
‘Kurtuluşa vesile olsun Hâl’ime Edip sözlerim’ diyecektim ama.. Söz kimin? Sözün meftun olduğu hâl’i yaratmak suretiyle Kendini okutan/tanıtan kim?

———————————————————————————————————————–

1: Kur’an kelimesi ikra (okumak) kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Bu bağlamda Kur’an’ı yaratılmış her bir şey üzerindeki okunacak manalar diye anlıyorum.

2: ‘İndirmek’ kelimesini Yaratıcı’nın, Kendi ilminden gönderdiği bilgiyi benim anlama seviyeme indirgemesi; ayetin dünyama inmesini ise o ayetin dünyamda, akıl ve kalbimde, anlam kazanması olarak anlıyorum.

3: Devamındaki ayetlerde geçen bir kaç Esma şunlardır:
-Rahman:Merhamet eden, merhametin sahibi.
-Melik: Her şeyin tek ve gerçek sahibi.
-Selam: Selamet ve huzurun sahibi.
-Mü’min: Emniyet ve emin olmanın sahibi.
-Müheymin:Yarattıklarını koruyup gözeten, himayenin sahibi.
-Musavvir: Her şeye uygun şekil ve suret veren.
-Aziz: İzzetin sahibi.
-Hakîm: Her şeyi hikmetle yapan, hikmet sahibi.

4: Yaratıcı’nın Kendini tanıtmak amacıyla gönderdiği ayetlerin, benim dünyama inmesi için ‘okuma tercihi’nde bulunmayı kastediyorum.

5: Kur’an.

Not: Yazıda, insanın ‘tercih etme’ hürriyetini yok sayıyor değilim. Ancak insan sadece tercih edebilir. Tercihin gerçekleşmesi için gerekli bütün şartları var etmek, yaratmak insan yetisinin dışındadır. Bununla birlikte çoğu kez tercih bile etmeyiz; kendimizi o hâlin içinde buluveririz.

 

 

Görsel: https://pin.it/57YfM11

Bir ‘of’ çektim, karşıki dağlar yıkıldı’ için 6 yanıt

  1. Halime Edip,
    Cok severek okuyorum yazilarini sevdiklerimle de paylasiyorum, lutfen hep yaz(diril ) diye dua ediyorum.

    Âh! Kendimden ne kadar da eminim…
    …diye diye büyüttüm heybemi. Büyüdükçe büyüdü, odalara sığmaz oldu. Kapılardan taştı, boyumu çoktan aşmıştı. Nereden geldiğini bilmek istemediğim kocaman bir ben(im)lik dağı….

    Ahh cok guzel

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın