Şükür Listesi
Hâl’ime Edip
Kadıköy. Kalabalık ve yokuş bir sokak. Ayaklarım, arkadaşımla buluşacağımız kafenin önüne çivilenmiş, ağlamamamı durdurup içeri giremiyordum. Yanlış gördüğümü düşünerek saatime tekrar baktım. İnanmıyorum. Bir kez daha baktım. Hayır, bir yanlışlık yoktu. Tam kırk üç dakikadır yürüyordum. En son, üniversite yıllarımda yürümüştüm bir yerden yere bu kadar uzun ve yalnız. Araba kullanmamış, kimsenin koluna girmemiş, insanların önümden, arkamdan, yanımdan geçmesi beni hiç korkutmamış, en önemlisi de düşmemiştim.¹
Allahım, yürümek ne kadar da büyük bir nimetti! Hele de birinden bağımsız yürümek nimeti çok lezzetliydi.
Evet, yürümek elbette nimet ama hastalığın da büyük bir nimet olduğunu inkar edemem. Az mı kitap okudum düşüp günlerce ayağa kalkamadığı zamanlarda. İnsanların çılgınca ve hızla ordan oraya koşuşturduğu bir çağda, durup seyredebilmeyi öğrendim yürüyüşüm yavaşladığında. Kimsenin görmediği ağaçları selamladım, evlerin eskiyen tuğlalarının gönlünü aldım. Ruhumu keşfe çıktım karla kaplanınca sokaklar. Hem de ne keşif! Fikir yüklü yollar, söz tohumlu tarlalar…
Bütün bu düşünceler zihnimde ayrı ayrı seslendiriliyordu. Kafamın içi şenlik alanı dönmüştü adeta ama bir ses, diğer bütün sesleri bastırdı: ‘‘Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?’’²
Yalanlayamazdım, yalanlamadım da. Her ne ki verilmişti bana, nimetti: Ev, araba, zeka, eş, dost, akraba, iş, güç, sağlık, para, çocuk, torun, anne ve baba… Her ne ki geri alınmıştı benden, nimetti: Ev, araba, zeka, eş, dost, akraba, iş, güç, sağlık, para, çocuk, torun, anne ve baba… Hiç verilmemiş olanlar dahi nimetti. İyi ki verilmemişti mesela zor yürüdüğüm zamanlarda çarşı-pazar gezme hevesi. Birini öldürme düşüncesi veya yaşadığımız şehrin bombalanması emri iyi ki hiç verilmedi.
Yeniden coştu gözyaşlarım ama gözlerimden akan şey sadece iki hidrojen ve bir oksijenin oluşturduğu suyun tuzlu hali değildi. Yaş diye akan, kalbimden taşan şükran senfonisiydi.
Arkadaşımın sesiyle irkildim:
-Nasıl geçti ilk yürüyüşün? Niye içeri girmedin?
Sorularını sormaya devam ederken kolumdan tutup bir masaya oturttu beni.
-Yoruldun mu yoksa? Su isteyelim, heyecanlanmış olmalısın.
Masanın üzerinde duran menüye ilişti yaşlı gözlerim. Ne kadar çok çeşit vardı listede. Hangisinin nimet olduğuna karar veremiyordum: dilimin emrime sunulmuş binlerce yiyecek olması mı? Bunlara erişebiliyor olmak mı? Onları yiyebiliyor olmak mı? Yoksa bütün bunları düşünebiliyor olmak mı?
Bir kez daha yankılandı ayet olanca şiddetiyle hücrelerimde. ’‘Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?’’
———————————————————————-
1: Bu bir dua cümlesidir. Okuyan herkesten bir gün kalabalıklar içinde bağımsız yürüyebilmem için dua beklerim.
2: Rahman Suresi, 13